Nallıhan Yemekleri
ÇORBALAR; Tarhana Çorbası, Bulgur Çorbası, Mantı Çorbası Toygar Çorbası, Kızılcık Çorbası, Sütlü Çorba
ET YEMEKLERİ; Güveç, Çökel, Kafa, Oturtma, Gorçan, Sırım,Balık Güveç
YEMEKLER; Deneli Patates, Etsiz Biber dolma, Sulu patlıcan yemeği, Pirpir, Domates Kurusu, Sütlü Kabak, Karamancar, Keşkek
PİLAVLAR; Kapama Pilav, Börülceli bulgur Pilavı, Domatesli pirinç pilavı , Çıklı pilav
YAPRAK SARMALAR; Zeytin Yağlı Yaprak Sarması, Etli Yaprak Sarması
TURŞULAR; Sarıyar Turşusu, Tetir Turşusu
HAMUR İŞLERİ; Malak (Karma Malak), Keşli Makarna, Kaşıktan Çıkarma ( Suya Atma), Ayman Böreği, Kül Çöreği, Yufka Böreği, Çullu Gözleme, Cevizli Bayram Çöreği, Susamlı Halka, Nallıhan Simiti, Hamur Kızartma,
TATLILAR; Baklava, Oklava Baklavası, Sarığı Burma (Saraylı, Deli Oğlan Sarığı, Serale), Tırtır veya Büzme Baklava, Perçem, Höşmerim, Un Helvası, Çekme Helva, Nişasta Helvası, Fırın Kabağı
İpek Böceği
Geçmişte Nallıhan ekonomisine çok büyük katkısı olan ipek böceği yetiştiriciliği zamanla önemini kaybetmiş ve yok olmuştur. Son zamanlarda turizmde yapılan gelişmeler sonucunda yeniden canlanma eğlimindedir. Etkin tanıtımlar sonucunda ipekten yapılan ürünlerin üretimi artmaya başlamış ve ev hanımlarına önemli bir ek katkı sağlamaktadır. Özellikle Nallıhan´a has ipek iğne oyaları yeniden gündeme gelmiştir. Nallıhan Halk Eğitim Müdürlüğü ile başlayan tanıtım çalışmaları, Nallıhan enerji AŞ. ile devam etmiş, daha sonrada Halk Eğitimin yanı sıra Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği ve Nallıhan Turizm Bürosu bu tanıtımı üstlenmişlerdir. Nallıhan´da ipek böceğinin ve ürünlerinin gelişmesi turizm açısından önemi büyüktür. Sağlıklı koşulların sağlanması durumunda, Dut yetişen her yerde İpek böceği yetiştirilebilir. Nallıhan´da ipek , iğne oyası yapımında, giyimde ve bayanlara has bir çok aksesuar yapımında kullanılmaktadır. Çeşitli örneklerini oyalar bölümünde bulabilirsiniz.
İpekböceğini Tanıyalım Yurdumuzda koza üretimi için beslenen ipekböcekleri Çin ve Japon orijinli ırkların melezleridir. Geçmiş yıllarda olduğu gibi bunlardan yumurta (Tohum) üretmek doğru değildir. Bunlardan üretilen tohumlar düşük verimli olurlar. Ayrıca yumurta (Tohum) yolu ile bulaşan Pebrin (Karabatan) hastalığının ortaya çıkma ihtimali de artar. Karabatan hastalığı bir zamanlar Avrupa´da ipekböcekçiliğinin yok olmasına sebep olan tehlikeli bir hastalıktır. İpekböceğinin hayatında dört değişik dönem vardır. Bunlar sırası ile yumurta - larva (tırtıl) - krizalit ve kelebek dönemleridir. Besleme yönünden önemli olan dönem larva (tırtıl) dönemidir. Bu devre uygun şartlarda 26-27 gün sürer. İpekböcekleri bu devrede dört kez deri değiştirerek beslenir ve büyürler. Deri değiştirme safhası (uyku) yaşa göre 24 ila 48 saat kadar sürer. Bu safhada ipekböcekleri yaprak yemez ve hareketsiz kalırlar. İpekböceğinin uyku safhaları arasında kalan yem yediği sürelere yaş denir. Kuluçkadan 1. uykuya kadar geçen süreye 1. yaş, 1. ve 2. uykular arasında 2. yaş, 2. ve 3. uykular arasında 3. yaş, 3. ve 4. uykular arasında 4. yaş, 4. uykudan koza örmeye kadar olan süreye de 5. yaş diyoruz. İpekböceklerini yeknesak beslemek yani hepsine aynı zamanda koza ördürebilmek için uyku ve yaşları iyi takip etmek gerekir. Aksi halde askıya çıkma dediğimiz koza örme devresi çok uzun bir zaman alır, buna bağlı olarak da hasat güçleşir. Daha geniş bilgi için http://www.tarimkredi.org.tr/ ziyaret edebilirsiniz.
İpek Yolu üzerinde hanlar, hamamlar ve camiler
1.Ahmet dönemi sadrazamlarından Nasuh Paşa,sadrazam olmadan önce,vezirlik döneminde Halep´ten İstanbul´ a dönerken,Konya-Nallıhan-Göynük yolunu(Bugünkü 1 numaralı devlet Karayolu)kullanmıştır. O dönemde,ticaret yolları üzerinde dinlenme,konaklama,kervanların deve ve atlarının bakımı için kullanılan hanların önemi büyüktü.Bu nedenle 1594-1595yılları arasında her 35 Kilometre´de bir han ,hamam ve camii yapılmıştır.
Kocahan yapılmadan önce, Nallıhan bu günkü yerinde değil,büyük olasılıkla Kayapınar Çiftliği yakınındaki şehir kalıntılarının olduğu yerdedir.Kocahan´ın yapımıyla birlikte bu günkü Yerine bir göç olduğu kesindir. Göçten sonraki tarihini yaklaşık dört yüz sene olduğunu söyleyebiliriz.Ancak şimdiki yerleşim yerinin yakınında bulunan eski şehrin ismi Gordium´dur. Gordium Şehri Romalıların Bitinya krallarıyla yaptıkları savaşlarda tahribata uğradığından terkedilmiştir. Sonraları harap olan eski şehrin yerinde Cleon(Kaleon)tarafından yeni bir şehir kurulmuş ve ismide Juliopolis olarak değiştirilmiştir,Juliopolis,eski Gordio Koume´ye verilen isimdir. Son Bizans devrinde ismi tekrar değiştirilmiş ve Basileon olmuştur.Nallıhan,16.yüzyılda Karahisar-ı Naallu nahiyesi olarak Hüdavendigar(Bursa) Sancağına bağlı iken 19. yüzyıl´ın ilk yarısında Ankara Livasına bağlanarak,Korupazarı Naallu ve Karahisar-ı Naallu diye ikiye ayrılmıştır.19.yy.´ın ikinci yarısından itibaren yine tek isim altında birleşmiştir.
Çağlar boyu değişik isimler verilen ilçenin adı en sonunda Nallıhan olmuştur. Nallıhan adını nasıl aldığı konusunda iki söylenti vardır: Bunlardan biri;yakınından geçen Nallı Suyu´ndan aldığı,diğeri ise Han´dan aldığı yönündedir.İkinci rivayete göre Köroğlu,buradan geçerken bu handa konaklar.Ertesi gün,handan ayrılırken Atının nalı hanın bahçe kısmında düşer.Hancı atın nalını değiştirir.Atın çıkan nalını saklar ve hatıra olarak hanın kapısına asar.O zamanlar köylüler,sohbet esnasında, Han´a gidiyorum dediğinde,"Hangi Han´a?"diye sorulduğunda,o dönem 3 ayrı han bulunduğundan,
daha iyi tanımlamak için "Nalı olan Han´a gidiyoruz." derlermiş. Nallıhan adı buradan gelmiştir.
Çayırhan´daki han, hamam ve camii kalıntıları şu anda baraj sularının altında kalmıştır. Nallıhan´daki han ,bu güne kadar ayakta kalabilmiştir. Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2008 yılında onarım çalışmaları başlatılmıştır.
Nasuhpaşa Camii ise 1911 yılında yol inşaatında çalışan bir Fransız mühendis tarafından yıkılmak üzere iken , orjinaline uygun olarak onarılmıştır. Hamam ise zaman içinde yıkılmıştır. Hiç bir kalıntısı günümüze taşınamamıştır.
Uluhan´daki han, hamam zamanla yıkılmış, camii´nin ise sadece minaresi ayakta durmaktadır.
Uluhan Köyü´nde Osmanlı Döneminden kalma bir camii bulunmaktadır.
Yararlanan Kaynak ; Mesut Şener Nallıhan Kitabı
Korunan Alanlar
NALLIHAN DAVUTOĞLAN KUŞ CENNETİ:
Tarihi İpek Yolu üzerinde Sakarya Nehri havzası üzerinde bulunan ve 1994 yılında koruma altına alınan Nallıhan Kuş Cenneti;425 hektar genişliğinde,179´dan fazla kuş türünün yaşadığı,ürettiği yaban hayatı koruma alanıdır.İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından gelen kuş göç yolu üzerinde bulunan bu alan, ilkbaharda ve sonbaharda göç eden kuşların beslenmeleri, dinlenmeleri,barınmaları ve bazı türlerin de üremeleri için uğrak yeridir.İç Anadolu´nun en önemli sulak alanlarındandır.
Değişik jeolojik yapısı ile ilgi çeken alan,çökelme ortamının özelliklerini yansıtan sarı,kahve ve kırmızımsı tabakaların üst üste tekrarlanması ile görsel açıdan da üstün bir peyzaj güzelliğine sahiptir.Sulak çamur düzlükleri,ağaçlık,bozkır ve kayalık alanları,pek çok türün beslenip,barınmasına fırsat vermektedir.Soyu tehlikede bulunan kara leylek,Davutoğlan Kuş Cennetinde ürer.Türkiye´de yaşayan 6 balıkçıl türünün 5´i bu bölgede yaşar .Kara Çaylak, Akkuyruklu Kartal,Gökdoğan,Kuzgun,Kırmızı Gagalı,Dar Karpası bu bölgede görülür.Bir yıl boyunca, burada 10 tür yırtıcı kuş,5 tür baykuş,35 tür su kuşu,80 tür ötücü Kuş görülür.Haziran´da 3 bin leylek,150 kara leylek,kışın 3 bin angut kuşu yaşar.
Sulakalanlar kuşlar için çok önemli bölgeler. Biz bölgelerin önemini çok anlamadığımız ortada, çok önemli olan bu sulakalanları bir bir kurutuyoruz.
Kuşlar,çok obur hayvanlardır.Ağılıklarının çok üstünde böcek yiyebilirler.Çok fazla sayıda tarım zararlısını besin yolu ile tüketirler.Yavrulama dönemlerinde bir sığırcık günde 400 böcek,Leylek çok miktarda fare yılan,çekirge,Baykuş 45-60 fare,Ebabil kuşu 28 binden fazla böcek ve sinek,Bıldırcın süne,kımıl,ağaç kabukları altındaki böcek ve zararlıları yer. Eğer biz kuşlar kadar obur olsak günde 100 tane ekmek yememiz gerekirdi. Besin zincirinden kuşlar azaldıkça zararlılar artacak ve zararlılara karşı ilaç kullanılarak bu dünyayı zeyirlenecektir.
Bu bölge daha önce iç deniz olduğundan dolayı, deniz çekilirken doğal Erozyona maruz kalıyor. Bundan dolayı kuş cennetinin olduğu bölgelerde çok farklı jeolojik oluşumları görmek mümkün. Karşıda görülen her renk tabakası bir çağı göstermektedir.
Yararlanılan Kaynak ; Çevre Orman Bakanlığı, Ankara İl Çevre Müdürlüğü; Ankara´nın Mesire Yerleri Kitabı ve Doğa Koruma Vakfı Kuş Cenneti Broşürü
HOŞEBE MESİRE YERİ
Ankara´ya 165 km,Nallıhan´a 3 km uzaklıkta asırlık görkemli ardıç ağaçların olduğu 7.5 hektarlık büyülü bir mekandır.Adını aldığı Hoşebe´nin de türbesi buradadır.Günü birlik mesire yeri olarak kullanılan mekan,karavan turizmi için de uygun bir yerdir. Ardıç ağacı ile Ardıç kuşu birbirine sevdalılardır. Doğal ortamda Ardıç kuşu olmadan Ardıç ağacı çoğalamıyor. Ardıç kuşu Ardıç ağacının tohumunu yiyerek sindirim sisteminden geçirip, dışkısı ile dışarı attıktan sonra çimlenebiliyor. Ardıç ağaçları Türkiye´nin önemli ağaçlarındandır. Bu bölgede anıt diyebileceğimiz görkemli Ardıç ağaçları görülmeye değer bir yerdir.
ANADOLU YABAN KOYUNU YETİŞTİRME SAHASI
Sarıyar merkeze 3 km uzaklıktaki bu bölgede,Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından,Anadolu Yaban Koyunlarının eskiden yaşamış oldukları yerlere yerleştirme Projesi kapsamında,Konya Bozdağ´daki üretme merkezinden nakledilen yaban koyunları yerleştirilmiştir. Türkiye´de yaban hayvanlarının eskiden yaşayıp,kaybolduğu yerlere yeniden yerleştirilmesi açısından önemli bir yaban hayatı koruma sahasıdır.
YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASI
Nallıhan merkeze 8 km. uzaklıktaki Saçak mevkiinde bulunan saha,yaban hayatının gelişmesi amacıyla koruma altına alınmıştır.Bu bölgede kızılçam,meşe,ardıç ,sayılamayacak çoğunlukta bitki ve canlıların oluşturduğu bir orman bulunmaktadır.
ASARLIK TEPELER
Nallıhan merkeze 24 km.uzaklıkta,Danişment ve Uzunöz köyleri sınırları içinde bulunan Asarlık Tepeler,farklı dirençteki kil tabakalarının aşınmasıyla oluşumuyla oluşmuş bir doğa harikasıdır.Hem bilimsel,hem de görsel açıdan ilgi çeken mekanlardan biridir.
Yararlanan Kaynak : Çevre ve Orman Bakanlığı, Ankara İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ; Ankara´nın Mesire Yerleri Kitabı
NAL-ETİK
UYUZSUYU ŞELALESİ
Eşsiz güzelliği ile önemli bir mesire alanı ve görsellik oluşturan Ilıca şelalesi, Göynük yolu üzerindeki Karacasu Köyü´müzün Sarıçalı dağı eteğinde yer alır.
Sarıçalı dağı zirvesinin kuzeybatısına düşen tarafta iki dönüm çayırla kaplı bir düzlük vardır. Düzlüğün yakınından çıkan 36 derece sıcaklıktaki su çayırlığın ortasından kıvrılarak geçip 50-60 m. yüksekten dere yatağına akmaktadır. Şelale görülmeye değerdir. Çayırlığın ortalarında çok yaşlı olduğu sanılan birkaç çam ağacı vardır.Gölgeleri piknik yapmağa çok elverişlidir. Son yıllarda bazı cilt rahatsızlıkları olan insanların bu suyu denedikleri, hatta cildinde mantar ya da kaşıntı olanlar bidonlarla su alıp götürmektedirler. Nallıhan´a 30 km uzaklıkta olan Ilıca Şelalesine iki yoldan ulaşabilirsiniz. Birinci alternatif Kadıköy Çulhalar üzerinden, ikinci alternatif Uluhan´a giderken Karacasu´dan saparak gidebilirsiniz.
Ankara ili sınırları içinde de tek olan bu şelale görülmeye değerdir. Çayırlığın ortalarında yaşlı çam ağaçlarının gölgeleri; yaz sıcaklarında şelalenin şırıltıları eşliğinde piknik yapmağa oldukça elverişlidir.
Çulhalar Köyü´nde başlayıp, Ilıca şelalesine uzanan 3. zorluk derecesindeki yürüyüş parkurunda 6-7 saatlik bir doğa yürüyüşü sonunda karacasu Köyü´nde yöresel yemeklerden tadarak mutlu bir yorgunluk yaşayabilirsiniz.
NALLIHAN KUŞ CENNETİ
Ankara´ya en yakın mesafede tarihi İpek Yolu üzerinde Sakarya Nehri havzasında bulunan ve 1994 yılında hemşehrimiz Nevzat CEYLAN´ın Milli Parklar Genel Müdürlüğü döneminde koruma altına alınan Nallıhan Kuş Cenneti; Nallıhan Davutoğlan köyü sınırları içindedir.
Geçit yapan, kışlayan ve üreyen 168´den fazla kuş türüne evsahipliği yapıyor. Sulak, çamur düzlükleri, ağaçlık, bozkır ve kayalık alanları ile çok çeşitli eko sistemlere sahip olan Kuş Cenneti´nde, pek çok kuş türü beslenip, barınma imkanı buluyor.
Soyu tehlikede bulunan Kara Leylek, Türkiye´de en çok burada görülüyor. Kuş Cenneti´nde, Türkiye´deki 6 balıkçıl türün tamamı ile 10 tür yırtıcı kuş, 5 tür baykuş, 35 tür sukuşu, bülbül başta olmak üzere 80 tür ötücü kuş, kara çaylak, leylek, gök kuzgun gibi türler en çok rastlanan kuşlar. Nesli tehlikede bulunan, küçük karabatak, kaya kartalı, bıldırcın kılavuzu, yaz ördeği, ulu doğan, peçeli baykuş, küçük kerkenez, akkuyruklu kartal, balık kartalı, kara akbaba, gökdoğan da burada yaşıyor. Gökdoğan´ın Türkiye´de 30 üreme yerinden biri burada.
Göç zamanı da pek çok tür ve sayıda kuşun ziyaret ettiği alan, kışın binlerce su kuşuna ev sahipliği yapıyor. Nallıhan Kuş Cenneti´nde en yoğun kuşun bulunduğu mevsim, ilkbahar ve yazın ilk ayları. Jeolojik yapısı ile açık laboratuvar niteliği sunan saha, çökelme ortamının özelliklerini yansıtan sarı, kahve ve kırmızımsı tabakaların üst üste tekrarlanması ile görsel açıdan da üstün bir peyzaj güzelliğine sahip.
HOŞEBE MESİRE ALANI
Hoşebe Nallhana 3 km uzaklıktaki Akdere köyü sınırları içindedir. Hoşebe´ye Yüzüncü Yıl Mahallesi (karagöbet) içinden geçilerek veya Bolu istikametine gidilen yoldan 2 km sonra sola sapılarak ulaşılır.
Hoşebe Türbesi ardıç ağaçlarla kaplı alanın yamaç bölümündedir. Hoşebe´nin en önemli özelliği; "ben öldüğümde mezarımın etrafında gülen eğlenen insanlar olsun" diye vasiyette bulunmuştur. Bu nedenledir ki türbenin olduğu bölüm ile piknik alanı iç içedir.
Asırlık ardıç ağaçlarıyla kaplı olan mesire alanı Nallıhan´ın en önemli piknik alanlarından biridir. Özellikle bahar aylarında büyüleyici bir yeşilliğe bürünür.
Nallıhan Orman İşletme Müdürlüğü´nün koruması altında bulunan ve Ankara Büyükşehir Belediyesi´ne tahsisli hoşebe´de oturma alanları ve içme suyu mevcuttur. Yörede bulunan Otel ve Kır gazinosu Nallıhan Enerji A.Ş. tarafından işletilmektedir.
AHŞAP SU FIÇISI
Kendine has görüntüsü ve yapım tekniği ile Türkiye de başka bir örneği yoktur. Çam ağacından imal edilmektedir. Esas üretim yeri Nallıhan ilçesi Döğmeci köyüdür. Fıçı yapımının yaşayan ustaları şu anda Nallıhan ilçe merkezinde ikamet eden Mustafa ÇİFTÇİ ve Safi BOZKURT‘dur. Ahşap su fıçılarının en önemli özelliği, ana gövdeye eklenen alt parçanın metal çivi kullanılmadan birleştirilmesidir. Tabanından su sızdırmaması da ustanın marifetini gösteren diğer bir özelliktir.
İĞNE OYALARI
Dünya literatürüne "Türk Danteli" olarak giren iğne oyalarımız, ilk bakışta dantelle benzerlik gösterse de, bir alan oluşturan ve mutlaka bir eşyaya dikilmek üzere yapılan iki boyutlu dantelden, üç boyutlu yapısı ve başlıbaşına bir süsleyici olması ile ayrılmaktadır. İğne oyalarının malzemesi genellikle ipektir. İğne oyasının ortaya çıkıp gelişmesinde en büyük etken, Anadolu´nun İpek Yolu üzerinde olması ve ipek üretimi yapılmasıdır. Küçük iğnelerle düğümlenmek suretiyle yapılan oyaların, düğümler sıkıştırıldıkça örgü gözleride küçülmektedir. İğne üzerine iplikle ilmik atarak ve iğneyle ipliği bu ilmik içinden çekerek yapılan iğne oyalarının, kare ve üçgen olmak üzere iki ilmek çeşidi bulunmaktadır. Tekli sarma veya çiftli sarma biçiminde yapılabilen iğne oyalarının, tekli sarmasında, önce kumaşa batırılan iğnenin üstüne ipliğin sağdan sola doğru çevrilmesiyle bir halka oluşturulur. İlmekler belli aralarla tekrar edilerek zürafa adı verilen birinci sıra tamamlanır. Dönüş sırasında aynı ilmek soldan sağa doğru yönlendirilen halka içinden geçirilerek yapılmaktadır. İkinci sıra ise ya birinci sıradaki ilmeklerin birleşme noktalarına yada ilmeğin ortasına iğneyi batırarak aynı işlemler sürdürülerek kök, kaya ve ana oya gibi bordürü oluşturacak motifler meydana getirilerek yapılmaktadır. Örgü desenlerine, bölgelere göre örücüler arasında birli, pirinç, Mecnun yuvası, trabzon/trabzan vb. adlar verilmektedir. İğne oyalarında bir çiçek, bir yaprak başlı başına bir örnek sayılmaktadır. Bunların kullanıldığı yere göre çeşitli biçimlerde dizilmesinden kompozisyonlar oluşmaktadır. Bu kompozisyonları ;
Ulamalar
Yemeni oyaları
Hotoz oyaları
Taç oyaları
Dal oyaları
Saksı oyaları
Kese oyaları olarak sıralayabiliriz.
Motiflerin dik durmasını sağlamak için at kılı, anten teli, son zamanlarda misina kullanıldığı gibi, ayrıca yumurta akı, şeker veya jelatin ile de kolalanmaktadır. İğne oyalarında tabii ipek iplik, pamuklu iplik kullanıldığı gibi pul, boncuk vb. süsleyici gereçlerle yapılan örneklerden oluşan çeşitleri de görülmektedir.
KADIN BAŞLIĞI
Anadolu´da başlık giyimi bebeğin doğumu ile başlayıp, kadının ölümüne kadar süren, gelenek, göreneklere göre değişiklik gösteren giyim parçalarımız arasında yer almaktadır.
Bilhassa baş süslemelerinde saç şekilleri, zülüfler, örgüler, saçları süsleyen altın, gümüş, boncuk, püsküller, tüyler, rengarenk oyalı krepler, yazmalar ilgi ile izlenir.
Başlar ve başlıklar; saçlar, saçlara yapılan örgüler, örgülerin miktarı ve süslemeleri ile bu süsleme şekilleri bölgeden bölgeye değişmektedir. Kaküller ve zülüfler kadının evli-bekar olduğunu göstermektedir. Başlıklar ise hazır alınarak veya dikilerek süslenip başa giyilen ; tas, fes, tepelik, arakçının yanı sıra saça şekil verilerek süsleme yapılan; taç, hotoz, tozak vb. gruplara ayrılır.
Çeşitli başlık ve örtüler baş giyimlerinde ana malzemeyi teşkil ederler. Bunların üzeri veya etrafı küçük süsleyici malzemelerle zenginleştirilir. Değerli taşlar, inciler, çeşitli boy ve tipte altın ve gümüşler, maşallahlar, büyü, sihir ve nazara karşı takılan tılsımlar, baş giyimlerinin vazgeçilmez parçalarıdır.
Giysilerin tamamlayıcılarından olan baş giyimleri, kullananın arzusuna göre değil, geleneklerin öngördüğü şekilde düzenlenmektedir.